


Volvo, bir milyonuncu plug-in hibrit aracını teslim ederek elektrifikasyon stratejisinde tarihi bir dönüm noktasına ulaştı. Hibritler, tam elektrikliye geçişte önemli bir köprü görevi görüyor.
Volvo Cars, elektrikli dönüşüm yolculuğunda önemli bir kilometre taşına ulaştı. Şirket, bir milyonuncu plug-in hibrit (PHEV) modelini müşterisine teslim ederek, hibrit teknolojisinin tam elektrikliye geçişteki kritik rolünü bir kez daha gözler önüne serdi.
2025’in ilk yarısında plug-in hibrit modeller, küresel satışların %23’ünü oluşturdu. Özellikle XC60, 2024 yılında Avrupa’nın en çok satan PHEV modeli olurken, son üç yıldır da küresel premium hibrit segmentinin lideri konumunu koruyor.
Volvo verilerine göre plug-in hibrit araçlar, toplam sürüş süresinin yaklaşık %50’sinde yalnızca elektrik gücüyle çalışıyor. Bu da, tüketicilerin hibritleri “tam elektrikli gibi” kullandığını ortaya koyuyor.
Volvo’nun hibrit satışları son beş yılda büyük bir ivme kazandı.
2019’da yaklaşık 46.000 adet olan satışlar,
2024’te 177.000 adedin üzerine çıktı.
Bu büyümenin temel itici gücü, XC60 ve XC90 gibi popüler SUV modellerine gelen güçlü küresel talepti. Yeni tanıtılan XC70, markanın ilk uzun menzilli plug-in hibriti olarak öne çıkıyor. 200 km’nin üzerindeki menziliyle (CLTC standardına göre), şehir içi kullanımı neredeyse tamamen elektrikli hale getiriyor.
Bu başarı, Volvo’yu “klasik premium markalar” arasında en yüksek PHEV satış payına sahip üretici konumuna taşıdı.
Volvo Cars Ticari Operasyonlardan Sorumlu Başkanı Erik Severinson, hibritlerin şirketin stratejisindeki önemini şu sözlerle açıklıyor:
“Plug-in hibritler, tam elektrikli araca geçmeye hazır olmayan müşteriler için önemli bir geçiş çözümü sunuyor.
Biz elektrikli geleceğe kararlılıkla ilerliyoruz, ancak bunu müşterilerin beklentilerine ve şarj altyapısının gelişimine paralel şekilde yapacağız.”
Şirketin verileri, PHEV araçların şehir içi sürüşlerde çoğunlukla elektrikli modda kullanıldığını gösteriyor. Bu da, hibritlerin elektrikli geleceğe giden yolda yalnızca bir “ara çözüm” değil, aktif bir sürdürülebilirlik adımı olduğunu kanıtlıyor.
“Premium elektrikli segmentte yatırımlarımıza devam ederken, hibrit modellerimizi de yenilemeye ve geliştirmeye devam edeceğiz,” diyor Severinson.
Volvo’nun hibrit yolculuğu 2012’de, V60 modelinin dizel plug-in hibrit versiyonuyla başladı. O dönemde Volvo, her modelinde PHEV versiyonu sunan tek global otomobil üreticisiydi.
Bugün marka:
5 farklı modelde plug-in hibrit versiyonu,
6 farklı modelde ise tamamen elektrikli versiyon sunuyor.
Bu çeşitlilik, Volvo’ya hem hibrit hem de elektrikli segmentlerde çift avantaj sağlıyor ve markayı küresel dönüşümde rakiplerinden bir adım öne çıkarıyor.
1927’de kurulan Volvo Cars, bugün 100’den fazla ülkede faaliyet gösteren, dünyanın en saygın otomobil üreticilerinden biri.
2024 yılında şirket, SEK 400,2 milyar gelir ve SEK 27 milyar faaliyet kârı ile tüm zamanların en yüksek finansal sonuçlarını açıkladı.
Yıllık satışları 763.389 adet ile rekor kırdı.
Yaklaşık 42.600 tam zamanlı çalışanı bulunan şirketin merkezi Gothenburg (İsveç)’te bulunuyor.
Volvo, 2040 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonu hedefliyor ve tamamen elektrikli bir üretici haline gelmeyi planlıyor.
Volvo’nun hibrit stratejisi, otomotiv dünyasında “elektrikli geleceğe geçiş”in nasıl kademeli ve stratejik bir şekilde yapılabileceğini gösteriyor.
Bir yanda şehir içi sürüşlerin yarısından fazlasını elektrikle gerçekleştiren plug-in hibrit modeller, diğer yanda 200 km’yi aşan menzilleriyle tam elektrikliye giden köprü işlevi görüyor.
Volvo’nun 10 yıldır sürdürdüğü hibrit liderliği, sadece geçici bir çözüm değil, uzun vadeli sürdürülebilirlik vizyonunun ayrılmaz bir parçası.